Portakallı Damla Çikolatalı Kek

Cuma, Kasım 29, 2013

Haftanın son günü Cuma, yarın çalışacak olsam bile yine de mutlu ediyor beni. Şu durumda haftanın son günü olmuyor ama neyse bozmayayım keyfimi. Kışın artık geldim dediği bu günlerde yeni yıl havasına henüz giremedik pek. Belki bu kırmızı beyaz servislerle yeni yıl ruhunu yaşamaya başlarız ucundan. Kış ve soğuk hava demek evde daha çok vakit geçirmek demek, el işi örgü dikiş demek, mutfaktan mis gibi kek kokuları gelirken tarçınlı karanfilli çay demlemek demek. Bana göre öyle en azından. Hal böyleyken, üşüten havalar başlamışken çayın yanında şu güzelim keki yapmanın tam zamanı değil mi? 

Malzemeler:

4 yumurta
1,5 su bardağı şeker
1/2 su bardağı sıvıyağ
1/2 su bardağı yoğurt
1/2 su bardağı taze sıkılmış portakal suyu
3 su bardağı un
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
Damla çikolata (istediğiniz kadar)
1 portakal kabuğu rendesi

Yapılışı:

Önce şekerle yumurta yüksek devirde beyazlaşana kadar iyice çırpılacak, daha sonra içine yağ, yoğurt, vanilya ve portakal suyu ilave edilip çırpmaya devam edilecek. En son (eleyerek) unu ve kabartma tozunu ilave edip, artık en düşük devirde hatta elle çırpılarak un karıştırılacak. (Unu elle karıştırmak kabarması açısından daha iyi sonuç veriyor) Kalıba dökmeden önce portakal kabuğu rendesi ve damla çikolata eklenip kaşıkla hafif hafif karıştırılacak. En son kek kalıbına dökülerek 160 derecede yaklaşık 45-50 dakika pişirilecek. İlk on beş dakika kapağı açmıyoruz yoksa kek kabarmaz.


Afiyet olsun ☺

Sandalye Yenileme-DIY

Perşembe, Kasım 28, 2013


Yine bir DIY çalışmasıyla geldim. Bu eski sandalyeyi Elçin bulmuş. Kumaşı eski ve yıpranmıştı. Hem ahşap rengi hem de döşemesi değişti yeni cicilerini giydi. Tabii ki kumaşımız Baykumaş tan. İnternetten hem ucuz hem kaliteli parça kumaş almak istiyorsanız adres belli: Baykumaş.


Evet şimdi gelelim kumaş harici diğer malzemelere.


Ahşabı Polisan su bazlı boya ile boyadık. Su bazlı olduğu için bir yere değince silmesi çok kolay ayrıca parlak ve kokusuz. Bu boyayı tavsiye ediyorum. Önce bir kat derz ile astar yaptık. İlk katta 2 ölçü boya bir ölçü derz dolgusu koyup sürdük ama bu karışımın çok iyi karışması lazım pütür kalmaması için. Bunun adına chalk paint deniyor. Zımparalamadan boyamak istiyorsanız ahşabın boyayı tutması için bu şart. Turuncu Oda adlı harika bir blog var burada daha detaylı anlatılıyor. Üzerine iki kat boya yaptık. O kururken elimizdeki kumaşlardan bu ara pek moda olan bu damask desenliyi seçtik. 


Eski kumaşı sökmeden üstüne kapladık gerdirip arkadan zımbaladık. Arkadaki kumaş ise yine Baykumaş ın daha koyu renkli bir döşemelik kumaşı. Üst üste getirip zımbaladık. Sonrasında kuruyan boyanın üzerine su bazlı mat vernik geçtik.


Böyleyken...


Böyle oldu: 


Şimdi hem yeni makyajı ve yeni elbisesiyle ışıldıyor. Siz de beğendiniz mi peki ☺

'a teşekkürler...



Forever21 Alışverişim

Çarşamba, Kasım 27, 2013
Amerika yazımda alışverişle ilgili yazdıklarımı hatırlıyorsanız öyle aman şunu da alayım bunu da alayım bir durum olmadığından bahsetmiştim. Ve yine hatırlarsanız ağırlıklı Forever21 den birşeyler aldım demiştim. İşte onlar.


Deri montlar günlük giyimden gece elbisesine kadar herşeyle kullanılabiliyor. Bu sene her markada var. Eskiyecek bir parça değil. Her devrin modası yani. Ben böyle kendinden delikli ve altın detaylı bir model seçtim.


Bu kırçıllı kazağın sade modeli ve omzundaki taş süslemeleri çok hoşuma gitti.


Hafta sonu için bir sweat, üzeri metal delikli.


Ve bu da Serhanla ikimizin çok beğendiği taba uzun çizme. Çok rahat, çok kullanışlı.


Orlando daki Forever21 çok büyük bir mağazaydı ve o kadar çok çeşit vardı ki neye bakacağımızı şaşırdık. Tarz olarak benim çok sevdiğim bir marka olan H&M benzeriydi, fiyatlar biraz daha düşüktü. Ankarada Forever21 yok. Tabi burda da yakın fiyatlarda benzerlerini bulabilirdim. Ama adet yerini buldu fazla vakit öldürmeden alışveriş yapıldı, hepsi de severek giyilmeye başlandı ☺


Baykumaş Amerikan Servislerim

Salı, Kasım 26, 2013


Baykumaş'dan hediye kumaşlarımı bu yazımda sizlere anlatmıştım. Hepsi birbirinden güzel ve kaliteli döşemelik tarzı çok şık parçalar var içlerinde. Ama epeydir işlerin yoğunluğu, bayram tatili, Amerika seyahati derken fırsat bulamamıştım. Artık startı verdim. Dikiş makinesi dönmeye başladı, kırpıklar ve iplikler dört yanı sardı. İlk olarak salonuma ve tabaklarıma uygun amerikan servisleri diktim.


Kumaşların her iki yüzü de kullanılabilir ben renkli tarafı tercih ettim. Aslında biraz daha süslü birşey düşündüm ama kumaş desenli ve gösterişli olunca sadece dikdörtgen diktim o kadar.




'a teşekkürler...


Muhallebili Milföy Tatlısı

Pazartesi, Kasım 25, 2013

Haftanın en zor gününden merhaba, güzel bir hafta diliyorum hepimize :) Bundan 10 gün kadar önce bir akşam üstü midem kazınırken bu tatlının fotoğrafını paylaşmıştım facebook sayfamda. Takipçilerimden biri de tarifini istemişti. Ben de sözümü tuttum dün kahvaltıdan hemen sonra bu pratik, hafif ama lezzetli tatlıyı yaptım.


Malzemeler:
1 paket milföy
2 su bardağı süt
2 yemek kaşığı un (tepeleme)
3 yemek kaşığı toz şeker
1 paket vanilya
25 gr margarin (2 dolu yemek kaşığı Becel kullandım)
Üzeri için:
Pudra şekeri
Çilek

Yapılışı:

Milföy hamurlarını dolaptan çıkarıp hemen ikiye bölelim. Önceden ısıttığımız 160 derece fırında 20 dakikakkadar pişirelim. Bu arada bir tencereye margarini ilave edelim, eriyince unu ilave edip un kokusu çıkana kadar ancak renginin koyulaştırmadan hafifçe kavuralım. Daha sonra üzerine sütü ilave edelim. Bu arada çırpma teliyle devamlı karıştıralım. Sonra toz şekeri, vanilyayı da ilave edelim ve kısık ateşte muhallebi kıvamına gelene kadar pişirelim. Bu arada pişen milföyler soğuyunca aralarını bıçak yardımıyla açarak muhallebiden bolca sürelim. Tüm muhallebiyi pay ettikten sonra. Kalan kırıntıları da üzerine ufalayalım. En son bolca pudra şekerini (yarim su bardağına yakın) tel süzgeç yardımıyla serpelim. Dolapta biraz bekletirseniz daha güzel olur, servisten önce çilekle süslerseniz işte o şahane olur ☺



Afiyet olsun....


Biker Botlar-Bordo Pantolon

Cuma, Kasım 22, 2013

Merhaba, uzun uzuun zamandır seyahat, yemek filan bir sürü post yaptım ama ne giydim, ne aldım pek yazmadım. Gerçi pek birşey de almadım Amerika öncesi, zaten hazırlık vs kafa başka yerlerdeydi. Ben özlemişim  ne giydim postu yazmayı. Bu günün konusu biker botlar. Daha önce Bambi den ve Derimod dan beğendiğim modeller vardı ama almak Amerika da kısmet oldu. Geldiğimden beri giyiyorum acaip rahat ve de düşündüğümün tersine etekten tayta, pantolondan elbiseye herşeyle kombinlenebiliyor.


Pantolon ise H&M den. Burada da vardır kesin ama New York da hava soğuk olacağı için ordan almıştım. Fiyatı orada 19 $ dı. Dar kesim pamuklu kadifemsi esnek bir yapısı var eğer hala varsa tavsiye ediyorum çok rahat bir pantolon. Bu sene bordonun ne kadar moda olduğu da malum. İlk defa bu renk bir pantolon aldım ama çok sevdim.





Bu da kazağımın utangaç ayıcığı. 

Bu ara hep düz ya da düze yakın topuksuz botlardan gidiyorum. Rahata mı alıştım nedir? Bugünlük bu kadar yazıyorum herkesi öpüyorum, mutlu, huzurlu bir haftasonu diliyorum ☺



New York Vol:2

Çarşamba, Kasım 20, 2013
Bu son yazımla beraber Amerika notlarımı tamamlıyorum. Dört ayrı şehir olunca yazması, toparlaması, fotoğraf ayarlaması, düzenlemesi epey uğraştırdı. Özensiz ve üstünkörü geçmek istemedim umarım beğenirsiniz.
Yapmadan gelmeyin listelerinin vazgeçilmezi Brooklyn köprüsünden yaya olarak karşıya geçme işi de son güne kaldı. Sabah erkenden kalkıp köprüye yürüdük ve karşıya geçtik. Köprünün üzerine yürüyüş ve bisiklet yolu yapmışlar yayalar bu yolu kullanıp karşıya geçebiliyor. Yaklaşık yarım saat sürüyor. İlk fotoğraf Brooklyn köprüsünden çekilmiş Manhattan köprüsü:


Burası köprünün tam üstü, o kadar yorgundum ki bank buldukça oturdum.




Köprünün demirlerine kilitler asılmıştı üzerinde isimler yazan. Biz de kilit yoktu, ama eksik kalmayalım dedik köprüye ismimizi yazdık binlerce ismin arasında biz de varız artık :) 


New York da çok fazla müze var görülmesi gereken ama müze hakkımızı İntrepid adlı hava ve deniz müzesinden yana kullandık. Burayı Serhan çok istiyordu, kendisi teorikte bir uçağı kullanabilecek kadar bu konulara ilgili ve hayali burayı görmekti, ordaki tüm uçakların modellerini filan ezbere biliyordu o anlattı ben dinledim. Eski uçakları hangara dizmişlerdi. Kapalı hangarda ise uzay mekiği, ilk fırlatılan kapsül filan vardı. 



Bir de denizaltı vardı içini gezdiriyorlardı. Bazı yerleri o kadar dardı ki nefesim sıkıştı. 





Bu da uzay mekiği, uzaya gitmiş gelmiş. Dev bir hangarda sergileniyor. Çok büyük.


Uzaya giden kapsül. İçine girdim gördüğünüz gibi çok klostrofobik.


Burası eşimin özel ilgi alanına girdiği için müzeden çıkışımız 2,5 saat sonra oldu. Benim içinde değişik oldu hiç sıkılmadım, tahminimden daha çok ilgimi çekti. 

Şimdi de otelimize çok yakın olan China Town ve Little Italy ile devam edelim. China Town, Çin mahallesi, zamanında buraya yerleşmişler şu anda semt öyle büyümüş ki pek little filan değil yani. Burada pek temizlik ve düzen yoktu. 



Deniz ürünleri satan bir market:


Yengeçler:


Bunlar ne hiç bilmiyorum. Kurutulmuş deniz yaratıkları olabilir.


Sonunda karnımız acıkınca uzun araştırmalardan sonra temiz bir tane restoranı gözümüze kestirip yemek yedik. 


Menü sebzeli ve tatlı soslu tavuk. İşte bu cidden çok büyük bir porsiyondu :


Little İtaly dedikleri İtalyan mahallesi de aynı yerde. Önce yan yanaymış iki semt, sonradan Çinliler hızla çoğalmış Little Italy, Çin mahallesinin ortasında kalmış. Burada Mulberry caddesi boyunca pizza, makarna üzerine İtalyan restoranları vardı.






Sonrasında sokakları caddeleri turladık bol bol. Financial district, Chrysler binası ve New York borsası önünden geçerken durup fotoğraf çektiğimiz yerlerden. Akşam saatlerinde ise otele döndük. Bavullar hazırdı zaten. Yine metro ve AirTrain ile JFK havaalanına gidiş...Artık herşeyi geride bırakıp Türkiye yolundayız:


Son olarak, yurtdışı seyahatlerimizin esas noktası hep daha fazla yer görebilmek, sokakları gezip şehri yaya keşfetmek, kaldığımız sürece o şehri tam anlamıyla yaşayabilmek olduğundan alışveriş bizim için sonlarda yer alıyor. Özel olarak saatleri günleri ayırmaya gerek duymuyoruz. New York da da aynısını yaptık. Özellikle aramadık. Benim gördüğüm kadarıyla NY da alışveriş için (fiyat açısından uygun) Century21 adlı mağaza ve Woodbury adlı outlet merkezi var. Ben NY da son güne kadar birşey almadım. Bir daha ne zaman gideceğimiz belli olmayan bir yerde mağazalarda çok zaman harcamak istemedim. Vakit kaybı olmasın diye denemeden alınabilecek şeylere göz gezdirdim. Nitekim telefon kabıdır, çantadır, saattir filan o tip şeyleri gezerken gördükçe aldım. Bu arada Century21 i pek sevmedim. Sadece ayakkabı reyonuna baktım, basık bir ortamı vardı. Raflarda genelde 40 numara ayakkabılar vardı belki ondan modeller çok fikir vermedi, numaramı denemek de istemedim. Kılık kıyafet ise zaten hiç bakmadım burada. Century21 in fiyatları karışık, ucuz da var pahalı da var, markaya göre. Woodbury ise benimle hemen hemen aynı dönemde giden tanıdıklarımın bol bol alışveriş yaptığı büyük bir outlet merkezi. Şehre biraz uzak gidiş gelişi 2 satti geçiyor. Orda da gezecekseniz tam günü feda etmek gerekir. Acentalar otobüs ayarlıyor gidiş gelişi onlardan ayarlayabilirsiniz. Bir kişi 35$ diye duydum. Benden bu kadar. Aldıklarımı buraya sıra sıra dizip yazıyı kalabalıklaştırmak istemedim. Kombin yaptıkça, kullandıkça fotoğraflarım diye düşünüyorum. 

Sizlerle paylaşmak ve de arşivlemek adına yazdığım Amerika yazısı bana aynı tatili bir kez daha yaşattı diyebilirim. Bu yüzden blogumu ve sizleri çok seviyorum. Umarım siz de okurken zevk almışsınızdır, bilgi almak için uğrayanların da işine yarar inşallah :)




Blogger tarafından desteklenmektedir.